ÇaykaraDernekpazarıÇaykara KöyleriÇaykara Köyleri HaritasıÇaykara NeredeUzungölÇaykara nedirWhatsApp Link Oluşturma
DOLAR
32,2020
EURO
35,0069
ALTIN
2.504,53
BIST
10.643,58
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Trabzon
Az Bulutlu
18°C
Trabzon
18°C
Az Bulutlu
Pazartesi Parçalı Bulutlu
19°C
Salı Parçalı Bulutlu
20°C
Çarşamba Az Bulutlu
22°C
Perşembe Az Bulutlu
19°C
reklam

Taassuba Yenilen İstanbul Sözleşmesi

28.03.2021 00:19
A+
A-

Demokrasi, yöneticinin halk tarafından seçilmesidir, aynı zamanda devletin işleri halkın seçtiği milletvekillerinin meclisteki istişaresi ile görülür. Bu aynı zamanda İslam’ın devlet yönetimindeki temel 2 prensibini; seçim ve istişareyi ifade eder. Demokrasiyi benimseyenler TBMM’de İstanbul sözleşmesi için 2012 tarihinde yapılan oylamada AKP, CHP, MHP, BDP oyları ile 246 kabul ve 0 ret oyu ile kabul edildi. Dini ve milli endişeleri olanlar bilmelidirler ki meclisteki milletvekilleri de en az bizim kadar Müslüman ve bu millete mensuptur. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla ki çok doğru, çağa uygun ve hatta ötesinde bir anlayışla Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulan İstanbul sözleşmesi 9 yıl 4 ay sonra bu kez Cumhurbaşkanı Erdoğan imzasıyla fesh edildi.

Sözleşmenin imzalandığı dönemde Avrupa Konseyi’nde Türkiye’den iki isim vardı. Kasım 2010 – Mayıs 2011 döneminde Avrupa Konseyi Dönem Başkanlığı’nı Ahmet Davutoğlu üstlenirken, 2010-2012 dönemi için Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanlığı’na ise dönemin AKP milletvekili Mevlut Çavuşoğlu seçildi.

Türkiye’nin süreçteki etkin rolünün sebeplerinden birinin de, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde görülen, 2009 yılında karara bağlanan, Opuz – Türkiye kararı olduğu biliniyor. Bu kararla birlikte ilk defa bir ülke mahkeme önünde aile içi şiddetle ilgili bir davada mahkûm olmuştu. Mahkeme, Türkiye’nin şiddet gören bir kadına, savcılığa başvurduğu halde, onu kocasından koruyamayarak ayrımcılık yaptığına hükmetmişti. Kararda aile içi şiddet, mahkeme tarihinde ilk defa, “kadına karşı bir tür ayrımcılık olarak” değerlendirilmiş ve konuya ilişkin düzenlenmesi planlanan sözleşmenin sinyalleri verilmişti.

İstanbul Sözleşme, bugüne kadar Avrupa Konseyi’ne üye 47 devletten 34’ü tarafından onaylanıp yürürlüğe konuldu. 47 devletten sadece Rusya ve Azerbaycan şimdiye kadar sözleşmeyi imzalamadı.

Ermenistan, Bulgaristan, Çekya, Macaristan, Letonya, Litvanya, Lihtenştayn, Moldova, Slovakya, Ukrayna ve Birleşik Krallık ise sözleşmeyi imzalamasına rağmen onay sürecini tamamlamadı.

             Sözleşmede geçen kavramlar

“Kadına yönelik şiddet”, bir insan hakları ihlali ve kadınlara yönelik ayrımcılığın bir biçimi olarak anlaşılmaktadır ve ister kamusal ister özel alanda meydana gelsin, kadına fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik acı veya ıstırap veren veya verebilecek olan cinsiyete dayalı her türlü eylem ve bu eylemelere tehdit etme, zorlama ve keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma anlamına gelir.

“Aile içi şiddet”, aile içerisinde veya hanede, mağdur faille aynı evi paylaşsa da paylaşmasa da eski veya şimdiki eşler veya partnerler arasında meydana gelen her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik eylemi anlamına gelir.

“Toplumsal cinsiyet”, kadın ve erkek için toplum tarafından uygun görülen ve sosyal olarak inşa edilen roller, davranışlar, eylemler ve nitelikler anlamına gelir.

“Kadına yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet”, kadına kadın olmasından dolayı uygulanan ve kadınları aşırı biçimde etkileyen şiddet anlamına gelir.

“Kadın” kelimesi 18 yaşın altındaki kız çocuklarını da kapsar.

            Sözleşme Kapsamındaki Suçlar

Sözleşme taraf devletlere, aşağıda belirtilen davranışlara yönelik cezai veya başka bir hukuki yaptırım öngörmeyi zorunlu kılmaktadır:

– Ev içi şiddet (fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik), – taciz amaçlı takip, – tecavüz dahil, cinsel şiddet, – cinsel taciz, – zorla evlendirme, – kadınların sünnet edilmesi, – kürtaja zorlama ve kısırlaştırmaya zorlama.

Burada açıkça verilmek istenen mesaj, kadınlara yönelik şiddetin ve ev içi şiddetin özel hayatta saklı kalacak konular olmadığıdır. Aksine, mağdur olan kimse failin eşi, hayat arkadaşı ya da ailenin bir ferdi ise, aile içinde işlenen suçların özellikle travma yaratıcı etkisini vurgulamak üzere bu kişinin cezası daha da ağırlaştırılabilir.

             Yargılama

– Kadınlara yönelik şiddetin suç sayılmasının ve gerekli cezaların verilmesinin sağlanması;

– Gelenek, töre, din, ya da “namus” gerekçelerinin, herhangi bir şiddet eyleminin bahanesi olarak kabul edilmemesinin sağlanması;

– Soruşturma ve yargılama sürecinde mağdurların özel koruma tedbirlerinden yararlanmalarının sağlanması;

– Kolluk kuvvetlerinin yardım isteyenlere anında yardıma gidebilmelerinin ve tehlikeli durumlara yetkinlikle müdahale etmelerinin sağlanması.

– Yukarıda belirtilen tüm tedbirlerin kapsamlı ve koordineli politikaların bir parçası olmasının sağlanması ve kadına karşı şiddete karşı bütüncül bir mukabelede bulunulmasının temin edilmesi.

Karşı Düşünce

Partnerler arası şiddet fiilini de kapsamına aldığı için, geleneksel evlilik ve aile anlayışını değiştirme yükümlülüğü getirecek iddiası.

Aile içi ilişkide cinselliğin eşler arasında şikâyet mevzuu olabileceği

“Ev içi şiddet: Şiddet mağduru ve şiddet uygulayanla aynı haneyi paylaşmasa da aile veya hanede ya da aile mensubu sayılan diğer kişiler arasında meydana gelen her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddeti ifade eder.”

Raporda sorunlu başka bir alan daha var. Cinsel yönelim bahsine şöyle itiraz ediliyor: “İstanbul Sözleşmesi, LGBTİ bireylerin cinsel tercihleri nedeni ile sadece şiddete uğramasını yasaklamakla kalmamakta, aynı zamanda bu tercihlerini uluslararası hukukun himayesine alarak tanınması gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır.”

Oysaki yürürlükte olan Anayasa’nın 10’uncu maddesine göre “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.” 17’nci maddeye göre de “Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”

Dünyada kadın haklarındaki gelişmelerde öncü rol alan isimlerden Prof. Dr. Yakın Ertürk, Türkiye’de özellikle iddia edilenin tersine İstanbul Sözleşmesi’nin aileyi koruduğunu belirterek, “İçinde zulmün olduğu hiçbir aile uzun müddet ayakta kalamaz” dedi. Ertürk: İstanbul Sözleşmesi doğrudan doğruya şiddeti önlemek ve gerek kadını gerek ev içinde diğer bireyleri şiddete karşı korumayı amaçlıyor. Bu nedenle de herhangi bir ayrım gözetmez kişiler arasında evli, bekar, kadın, erkek gibi. Dolayısıyla çok güçlü bir uluslararası mekanizmadır.

İstanbul Sözleşmesi’nin uzman denetim grubu GREVIO’nun ilk başkanı, CEDAW komitesi eski üyesi ve kadın hakları alanında uzun yıllar emek veren Prof. Dr. Feride Acar’a İstanbul Sözleşmesi hakkındaki soruya cevabı şöyle oldu.

Feride Acar: CEDAW, BM’nin Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Yok Edilmesi Sözleşmesi’dir. Türkçe ‘ye ‘her türlü ayrımcılığın önlenmesi’ diye çevrilmiştir ama doğrusu ayrımcılığın ortadan kaldırılması, ‘yok edilmesidir’. Diğeri ise Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’dir ve İstanbul Sözleşmesi (İS) olarak bilinir, çünkü 2011 senesinde Avrupa Konseyi tarafından, Türkiye’nin başkanlığı döneminde İstanbul’da imzaya açılmıştır.

            AKP Bünyesinden İtirazlar

Yönetiminde Sümeyye Erdoğan Bayraktar’ın da bulunduğu Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM), Cumhurbaşkanlığı imzasıyla İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesine ilişkin, “İstanbul Sözleşmesi kadına şiddetle mücadele için önemli bir girişimdi. Geldiğimiz noktada zemininden koparılmış ve toplumsal bir gerilim öznesi haline dönüştürülmüş durumda. Verilen fesih kararını da bu gerilimin bir neticesi olarak okuyoruz.” açıklaması yaptı. Prof Dr Aşkın Asan, Sözleşme uyarınca kurulan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddete Karşı Eylem Grubu’nda (GREVIO) Türkiye’yi temsil ediyor. Kadınlara karşı dijital şiddetle mücadele grubunun da başkanı. AKP milletvekilliği ve Bakan Yardımcılığı da yapmış olan Asan, “Sözleşmenin tek amacı var o da kadınları şiddetten korumak” diyor, “İptali, Türkiye’nin kat ettiği bütün mesafenin, başarının çöpe atılması demek olacak”.

Sözleşmeye destek veren bir diğer isim Ak Parti İstanbul Milletvekili Betül Sayan Kaya, Twitter hesabından yaptığı paylaşımlarda şu ifadeleri kullandı: “İnsanı eşrefi mahlukat olarak gören bizler şiddetin her türlüsüne kimden geldiğine bakmaksızın karşıyız. Kadına yönelik şiddeti de bu bağlamda insanlığa ihanet olarak görüyoruz. Şiddetle mücadeleye yönelik bugüne dek toplumun ihtiyaçları doğrultusunda yaptığımız hukuki düzenlemeleri bundan sonra da gerektiği takdirde güncelleyerek yapmaya devam edeceğiz.”

İstanbul Sözleşmesi 2011’de İstanbul’da yapılan Konsey Bakanlar Komitesi toplantısında Türkiye tarafından imzaya açıldığı için bu adı almıştı. AKP iktidardaydı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu idi. Şimdiki Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu da Avrupa konseyi Parlamenterler Asamblesi, yani Konsey Parlamentosu Başkanı idi.

Davutoğlu, şunları kaydetti:

“İstanbul Sözleşmesi’nin başlığı şudur, ‘Kadına karşı şiddetin ve aile içi şiddetin önlenmesine yönelik uluslararası sözleşme’ Esası budur, diğer bütün maddeler buna göre yorumlanır. Bunu bir yönetmelik veya yasa zannediyorlar, bu sadece bir çerçeve metindir.”

İstanbul Sözleşmesi bir genel ilkeler rehberidir, onu uygulayacak olan sizsiniz. Bu sözleşmede hiçbir yerde LGBT dahil, Türkiye’yi temel ahlaki meselelerde müeyyide altına sokan bir madde söz konusu değil.

Görüşmeler sırasında AKP adına konuşan milletvekili Nurettin Canikli, Türkiye’nin sözleşmenin hazırlanmasına ve sonuçlandırılmasına öncülük ettiğini ve bu başarıdan onur duyduğunu belirtiyor.

10 Şubat 2012 tarihinde Bakanlar Kurulu’nca imzalanan sözleşme, 8 Mart 2012 tarihinde Resmi Gazete’ de yayınlandı, 1 Ağustos 2014 tarihinde de yürürlüğe girdi.

Kadın Düşmanlığı

İslami tarikat ve cemaatlerin o zaman dikkate değer bir itirazı olmamıştı; AKP’nin en güçlü zamanlarıydı. Şimdi bu itirazları yükseltmelerinin nedeni, AKP ve MHP ittifakındaki oy potansiyeli kaybını görerek desteklerinin devamı karşılığında taviz alma niyetleri olabilir. AKP Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, bu konuda tabandan talepler geldiğini duyurmuştu. Tarikat ve cemaatler üç temel gerekçeyle sözleşmenin feshini istiyor. 1- Toplumsal cinsiyet eşitliği -ki burada hukukî değil biyolojik eşitlik çarpıtmasıyla eşcinselliğin teşvik edildiği propagandası yapılıyor, 2- Çocuk yaşta (15-18 yaş) evliliklere karşı duruşu, 3- Kadın-erkek eşitliği.

Değerli okuyucularım, sözleşmenin 3. maddenin b şıkında geçen “veya partnerler” ifadesi evlilik dişi ilişkiyi teşvik ya da benimsemek zannedenler hukukun toplumda var olan sorunlara göz kapama değil çözüm üretme amacının olduğunu anlamalılar. Bu sözleşme tüm dünya ülkeleri için ortaya konmuş ve bütün sorunlarla muhatap olmalıdır.

4.maddenin 3. Şıkkında geçen cinsel tercih eleştirilecek bir mevzu değil tıbbın konusudur.

12.madde de toplumsal cinsiyet; kadın ve erkek için toplum tarafından uygun görülen rollere eğer uyulursa kendi toplumumuzdan örnek verelim. ”Kadının saçı uzun aklı kısa, elinin hamuru ile erkek işine karışma” anlayışıyla devam etsek, çağdışı bir toplum olarak kalırdık. Bu anlayışa sahip kitle kızını okutmayıp, hasta olunca da bayan doktor aramaya koyulan zıtlıklar içinde yaşamaktadır. Birde falanca kanun varken İstanbul sözleşmesine ne gerek var diyenler, İstanbul sözleşmesi sayesinde bu kanunların çıktığının farkında bile değil

Gerçekten sözleşmenin hiçbir yerinde LGBT dahil, Türkiye’yi temel ahlaki meselelerde müeyyide altına sokan bir madde söz konusu değil. LGBT derneklerine müsaade eden İçişleri Bakanlığı genelgesini çıkarıp, içeriğinde LGBT ve Eşcinsellerle ilgili tek kelime bulunmayan İstanbul Sözleşmesini bu nedenle iptal etmek gerçekçi değildir. Derdi LGBT olanlar içişleri bakanlığı genelgesinde yaptıkları değişikliği iptal etmelidir… Kadına yönelik aile içi cinsel şiddet özel hayatta saklı kalacak konu olmadığı sözleşmede benimseniyor. Kadın ve erkeğin insan olduğu ve eşit haklara sahip olduğu sözde muhafazakâr dindar kitle tarafından bir türlü kavranamıyor. Yüce yaradan dahi emirleri ve yasaklarında kadın erkek ayırmaksızın tüm insanlara seslenerek dünya ahiret mutluluğu için uyulması gereken kuralları belirtmektedir.

Bu yapılan milli geleneklerimize, inancımıza hem kadın hem çocuklarımıza kısacası Türk ailesine uygun ve faydalı bir karardır. Milletimizin lehinde alınan ve üzerinde mutabakat sağlanan bu karardan geri dönülmemeliydi. Sapkın insanlar hariç bütün sağlıklı insanlara sesleniyorum: LUTFEN EŞİNİZLE OTURUP TBMMDE ONAYLANAN BIR KARARNAME ILE IPTAL EDİLEN BU ISTANBUL SÖZLEŞMESİNİ OKUYUN. 81 MADDE,  46 SAYFADAN İBARETTİR. VE KENDI YORUMUNUZU YAPIN. Çünkü bu sözleşme Türkiye’nin önderliği ile hazırlanmış ve ilk kabul eden, uygulayan ülkedir. Ülkemizdeki kadına eşya olarak bakışa, çocuk ve genç yaştaki kadın cinayetlerine engel olabilecekti. Önlemini alabilecekti. Tam anlamıyla hukuki altyapısı oluşturulabilseydi. Cemaat ve tarikatların, kadını aşağı gören, cinsiyetçi, insanları potansiyel ırz düşmanı olarak gören sapkın anlayışları galip geldi.            Hanefi Çatal         24.03.2021

https://www.tbmm.gov.tr

https://www.haberturk.com

https://halktv.com.tr

https://www.cumhuriyet.com.tr

https://dokuz8haber.net

https://teyit.org

https://www.birgun.net

ETİKETLER:
Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar
× YASAL UYARI ! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

  1. Hasan dedi ki:

    Hanefi Çatal, soy adın gibi Çatal fikirlerini bayağı savunuyorsun.Bu sözleşme milletlere emperyallera akıl veren komisyonlarda hazırlanmış bir genelgedir..
    Taze boka üşüyen sinekler gibi bizim vekiller bütün dünyaya örnek olarak şekilde imzaladılar ve uygulamaya başladılar.
    Mecliste hiçbir kanunda bir noktada birleşmeye partiler HDP bile evet dedi
    Bu kanunun yanında olmak,lehinde konuşmak,yazmak haddi aşmaktır.
    Gerçi uygunsuzlar her yerde çıkmaya başladı yazik

  2. Holali Süleyman dedi ki:

    Yazının girişin de “istişare ve demokrasi” gibi “anahtar” kavramlarla İslami algılarınızı islam gibi sunmaya çalışıyorsunuz.. Şunu biz Müslümanlar iyice kavrayalım ki biz İslama” “teslim olmuş’ kişileriz. Batı kültüründen neşet etmiş kavramları İslamın üzerine boca etmenin bir alemi yok. Bizin bir şeriatımız var, fıkhımız var.. Komplekse gerek yok bizim şeriatımız var elhamdülillah.. Gerisi lafı güzaf

  3. Ackaraca dedi ki:

    Hala bu sözleşmeyi savunanların olması manidar, Çaykaradan olması daha da manidar, başlık ondan da manidar… Kavramlarla oynamaya gerek yok, meselenin özü bize yuttururulann zokalardan birinden, ailemizi ve geleneklerimizi yok etmeye çalışan bir prangadan kurtulduk. Kadını korumak için bu tür tuzaklı, gizli/açık ajandalı uluslararası sözleşmelere (!) ihtiyacımız yok vesselam… Taasubu da protesto gösterisinde sonradan olma kimliğini teşhirden utanmayan ve onu vitrin yapmaktan ar etmeyenlere sormak lazım…